MİTOLOJİ

MİTOLOJİ

 MİTOLOJİ

GÜNEŞ – APOLLON

Apollon, mitoloji kaynaklarında tüm sanatların, müziğin, güneşin, şiirin ve ateşin tanrısı olarak
geçmektedir. Bunun yanı sıra kahin özelliği de bulunan Apollon, gelecek ile ilgili bilici bir rol üstlenir. Üstelik, kehanette bulunma ve bilme özelliğini, diğer insanlara da geçirebilme gücü bulunmaktadır.

Artemis’in ikiz kardeşi olan Apollon, Zeus ve Leto’nun da oğludur. Aslında
Yunan mitolojisinin efsanelerinden olan Apollon, Roma mitolojisinde ise Apollo olarak bilinmektedir. Apollon, birçok resim ve heykelde, elinde altın bir lir ile tasvir edilmektedir. Lir ikonu, Apollon ile bütünleşmiş haldedir. Lir çalmasının yanı sıra, gümüş yayı ile en uzak noktalara ok fırlatabilmesi özelliği ile, okların tanrısı sıfatını da taşımaktadır. Tıp uygulamalarını insanlara
öğretmiştir. Dürüst karakter yapısından dolayı, gerçeğin ve ışığın tanrısı olarak da anılmaktadır.

Apollon’un kutsal ağacı defnedir. Hayvanları ise yunus, atmaca, kuğu ve kargadır. “Vulturus” lakabını ise, yırtıcı kuşlara verilen Latince bir kelimeden almıştır.
Güneş ışınlarındaki hem hasta edici, hem iyileştirici özellikler, Apollon’un oklarında da bulunmaktadır. Güneş tanrısı sıfatı, Apollon’un öncelikli ünvanı olsa da, Apollon ilk ortaya çıktığında bu özelliğinin olmadığı bilinmektedir. Çünkü asıl güneş tanrısı, Yunan mitolojisindeki Helios’tur.

Apollon ve Artemis’in güneş ve ay ile özdeşleşmeleri, bilhassa Romalılar döneminde gerçekleşmiştir. Yunan mitolojisi kaynaklarında, Apollon’dan “Likyalı” ismi ile de bahsedilmektedir. Likyalı sıfatının kökeni ise, Luvi dilinde ışık kavramına karşılık gelen, “lyk” sözcüğüdür. Zaman içinde, Latince dilinde “lux” biçimine dönüşmüştür. Apollon adının geçmişi ise, bazı kaynaklara göre, Etrüsk dilinde ilahi bir kavramı belirtmek için kullanılan Aplu, Apulu ya da Aplum adlarına kadar uzanmaktadır. Yunan mitolojisi içinde, Apollon’un gerçekleştirdiği birçok işten bazıları ise şu şekildedir:
Nehir perisinin kızı olan Daphne, Apollon’un ağacı olan defneye temel teşkil etmektedir. Apollon,
Daphne’ye hayranlık ve sevgi beslemektedir. Ancak Daphne, bakire kalmak zorunda olduğu için Apollon’dan kaçmıştır. Apollon’dan kurtulmak çok zor olduğu için, yardım istediği Artemis kendisini bir defne ağacına dönüştürmüştür.

Apollon, Python ejderini, ki zamanın çok önemli ve çok güçlü varlıklarından biridir, yeraltında bir mağarada öldürmüştür. karısı olan Koronis’in sadakatsizliği sebebiyle, karısını cezalandırma görevini ikiz kız kardeşi Artemis’e vermiştir. Karısının cezalandırılması üzerine, oğlu Asklepius’u, yetiştirilmek üzere at adam Chiron’a vermiş, Zagreus’un kemiklerini Delfe gömmüştür. Ancak Zeus’un emirleri nedeniyle, Zagreus’un kemiklerini tekrar birleştirmiştir ve Dünya’nın merkezine Zagreus’u tekrar gömmüştür. Hermese altından ve sihirli bir asa vermiştir. Hermes, bu asa sayesinde ateş çıkartabildiği için, haberci ve ulakların efendisi konumuna gelmiştir. Üç uçlu yabasıyla, bir yunusu gökyüzüne kaldırıp takım yıldızı haline getirmiş, lirini, küçük bir çocuk olan Orpheus’a vermiştir.
İkiz kız kardeşi olan Artemis’in, Orion ile birlikte olmasına izin vermemiştir ve bunu engellemiştir.
Apollon’un en büyük gazaplarından biri de, kibiri nedeni ile, kardeşi Artemis ve Niobe’yi cezalandırmasıdır.

AY – ARTEMİS (DIANA)
Zeus‘un kızı ve Apollon’un kızkardeşi olan Artemis, kardeşinden bir gün önce doğdu. Dünyaya gelir gelmez hemen kalktı ve Annesi Leto’ya kardeşi Apollon’u doğururken yardım etti. Fakat annesinin hem doğum sırasında çektiği acılar hemde her yarden kovulması Artemis’in evlilikten nefret etmesine neden oldu. Bu yüzden oda kızkardeşi Athena gibi sonsuza dek evlenmemeye karar verdi. Ve babasından bunun için yardım istedi. Ondan yay ve hızlı uçan oklar ve yanan bir meşale istedi.

Zeus kızının tüm isteklerini yerine getirdi. O günden itibaren ArtEmis yay ve oklarla donatıldı. Ormanların ve dağların kraliçesi oldu. En büyük zevki vahşi hayvanları kovalamaktı. Şaryo üzerinde ava çıkardı böylece dağları ormanları aşar, vadileri dolaşır, karacaları, hızlı koşan geyikleri, domuzları yakalardı. Bu eğlenceden yorgun düşünce kardeşi Apollo’nun yanına gider onun yanında Musaları ve Khariteslerin şarkılarını dinleyerek ağaç gölgelerinde dinlenirdi.

Doğum yerinin Efes olduğu kabul edilir. Adı, Apollon’un adı gibi Yunanca değildir. Dokunulmamış, bozulmamış anlamına gelen ‘artemes’ sıfatından türetilmiş olması mümkündür. Artemis ok, yay ve arabayla yakından ilgilidir. Onun için “hedefi vuran”, “gümüş yaylı” sıfatları da kullanılmıştır. Yayını sadece avlanmak için değil kardeşi Apollon gibi insanları cezalandırmak ve öldürmek, için de kullanır. Örneğin bir kerede 14 çocuk doğurduğunu söyleyerek tanrıçaya nispet yapan Manisalı Niobe’nin çocuklarını oklarıyla öldürmüştür. Çocuk doğururken ölen kadınlardan da Artemis sorumludur. Tanrıçanın zalimliği ile bir başka hikayede avcı Aktaion’la ilgilidir.

Aktaion öyle yaman bir avcıdır ki, Thebai bölgesinde onun üstüne kimse yoktur. Gurura kapıldığı için Artemis’ten daha üstün bir avcı olduğunu söylemiştir. Bundan başka bir de tanrıçayı derede çıplak yıkanırken gözetlemiştir. Bu küstahlığa dayanamayan Artemis’te Aktaion’u geyiğe dönüştürmüş ve elli köpeğini de üstüne salmıştır. Parçaladıkları geyiğin kendi efendileri olduğunu anlamayan hayvanlar uluyarak Aktaion’u aramaya koyulmuşlar, sonunda Kheiron da onları avutmak için Aktaion’un heykelini yapmıştır.

Bazı efsanelerde Artemis doğa güçlerini ve özellikle hayvanları elinde tutan Potnia Theron olarak gösterilir. Bazı destanlarda avcılık ve bakire nitelikleri de yer almaktadır. Artemis, Efes Artemis’inde olduğu gibi kişiliğinde dişiliğinin 3 aşamasını; yani kızlık, kadınlık ve analık aşamalarını birleştirir.

Apollonun kardeşi Artemis, gün battıktan sonra gökte dolaşan, solgun ışıklı ayın Tanrıçasıdır. Apollon gibi dünyayı aydınlatmakla görevlendirilmiş olan Artemis tıpkı kardeşi gibi parlaktır, oda ışıklar saçar, göklerde dolaşır. Apollo’nun kadın şeklidir.

Artemis, sarışın, güzel, endamlı, ciddi yüzlü, tanrısal bir bakiredir. Saf ışık tanrıçası olarak afifliği sembolize eder, kültünün kanunu olarak afifliğe, erkek, kadın duacıları riayet zorundaydı. Ona tapınan ve onun gibi dünya iptilasından uzak, dağlar, ormanlar arasında yaşayan Hippolyt, afiflik yüzünden helak olduğu zaman Artemis ona yüksek şerefler müjdeleyerek teselli vermiştir.

DANIŞMANLIK ALMAK İÇİN TIKLA

SATÜRN – KRONOS
Kronos adını zaman anlamına gelen khronos sözcüğünden almaktadır. Gaia’nın doğurduğu son titan olmakla birlikte, zamanı yarattığı ve zamanlarda seyahat ettiği söylenir. Kronoloji sözcüğü Kronos isminden türemiştir. Roma mitolojisinde Satürn olarak da bilinir.
Uranüs ve Gaia’nın son oğlu olan Kronos titanlar soyundandır ve babası Uranos’un testislerine sapladığı orakla birinci kuşak tanrıların egemenliğine son vermiş, ikinci kuşağı başa
geçirmiştir.

Kronos kız kardeşi Rhea ile evlenmiş ve daha sonra dünyaya hüküm sürecek olan Tanrı çocukları
(Hestia, Demeter, Hera adlı üç kızla Hades, Poseidon ve Zeus adlı üç oğlu) meydana gelmiştir.
Kronos, Uranüs’e yaptıklarından dolayı, aynı karşılığı çocuklarından da göreceğinden korkarak doğduklarından sonra çocuklarını yemiştir. Ancak Zeus yerine kundağı sarılmış bir taşla kandırılmış ve Zeus’la gireceği savaşı kaybedip Tartaros’a kapatılmıştır.

Her bilinç daha yüksek bir bilince varma kaderini kendi içinde taşır. Yunan mitojisi kahramanı Kronos ile özdeş‐ leştirilen Satürn, astrolojik olarak en doğru anlamıyla yapılandırmak ile ilişkili olan gezegendir. Kronos, kelime anlamı olarak baktığımızda Yunanca ‘khronos’ sözcüğünden geldiğini görürüz. Khronos Yunan dilinde ‘zaman’ anlamına gelen bir kelimedir. Satürn’de astrolojide “Zamanın Tanrısı” ünvanını alan bir gezegen olarak bizlere, ‘zaman’ kavramının yapıcılığını, oluşturuculuğunu içinde taşıyan unsura sahip oluşu ile bu ünvanı hak edişini ispatlamakta.

Taşıdığı yapısallık ile anlaşılacağı şekilde astrolojik olarak, vücudumuzda bulunan tüm kemikler, omurga, dişler ve cilt tabakasının yöneticiliğini yapan gezegen olan Satürn (Kronos)
Yunan mitolojisinde “Altın Çağ” dönemini başlatan Titanların ilk tanrısı ünvanını almış efsanevi kişiliktir. İçinde bulunduğu dönemin kaosunu sonlandıran, düzen getiren tanrı olarak anılmış ve zamanın diğer tanrılarından farklı bir özellik yüklenerek ilk yeryüzü tanrısı olma ünvanına sahip olmuştur. Babası olan Gök Tanrısı Uranos’u (Uranüs) yenerek başa geçen Kronos’un (Satürn) mitolojik öyküsüne baktığımızda; “Kronos’un dünyaya gelişini zamanın ünlü yunan düşünür ve şairi Hesiodos şu şekilde anlatmaktadır; “Her birinin bir mitolojik varlığı simgeleyen çocuklarının hilkat garibesi şeklinde doğuyor oluşu ile onlardan nefret etmeye başlayan Uranos, çocukları doğdukça onları yerin en derinliklerine (Tartarus’a) hapsetmektedir.

Uranos’un eşi, Kronus’un (Satürn) annesi olan Toprak Ana tanrıçası Gaia bu duruma olan üzüntüsü ile eşinden intikam alma peşine düşer. 6 kız 6 erkek çocuğu olan Gaia’nın en küçük ama en güçlü çocuğu olan Kronos, annesinin üzüntüsünü fark etmektedir ve annesi Gaia’nın isteği üzerine babası Uranos’u bir orak yardımı ile kimi kaynağa göre öldürerek kimi kaynağa göre ise hadım ederek kendini ve kardeşlerini yerin altına hapsedilmekten kurtarmış olur.”
Uranos’un hadım edilmesi ya da canının alınması ile geriye kalan bedeni parçalarının Tanrıça Gaia tarafından okyanus sularına atılması ile bir başka mitolojik efsane olan Aphrodite’nin
(Afrodit) hikayesi başlar ki o bir başka yazının konusu olacak astrolojik sembol yüklü diğer bir hikayedir.

Babası Uranos’u etkisiz hale getiren Kronos böylece Titanlar denilen tanrılar ırkının ilk ve en genç tanrısı olarak başa geçer. Kronos, kendisi gibi bir Titan olan ve ana tanrıça özelliklerine sahip Rheia ile evlilik yapar fakat bu evlilikten doğan tüm çocuklarını bir gün kendisinin de babasını devirdiği gibi bir oğlu tarafından devrileceği kehanetinin doğru çıkmaması için yutmakta ve midesine hapsetmektedir. Yunanlı ünlü ozan Hesiodos, Rheia’nın doğurduğu tüm çocukları yutan Kronos’un bu durumunu şöyle anlatılır; Korkuyordu Uranos’un mağrur torunlarından biri ölümsüzler arasında kral olacak diye. Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona Ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa kendi oğluna yenilmekti kaderi” Bu duruma çare arayan Tanrıça Rhea, en küçük oğlu Zeus doğduğu zaman onun yaşamasını sağlamak için bir kundak bezine taş bağlayarak Kronos’a uzatmış ve Kronos bebeği sandığı bu taş parçasını yuttuğunda Zeus hapsolmaktan kurtulmuş olmuştur. Bir efsaneye göre Girit’e kaçırılan Zeus, büyüyünceye kadar bir mağarada iki peri tarafından keçi sütü ile beslenerek büyütülmüş, bir diğer efsaneye göre ise bizzat annesi Rhea tarafından gizlice büyütülmüştür.

Gücünü kazanan Zeus, geçmiş kehaneti gerçekleştirmiş, babasının midesinde hapsolmuş olan tüm kardeşlerini kurtararak onlarla birlik olup Titanlara karşı savaş başlatmış ve 10 yıl süren savaşın kazananı olarak Titan Tanrıları devrini kapamıştır.

Kronos ile başlayan Titan ırkının hakimiyeti, Kronos’un kendi oğlu Zeus ile arasında geçen ve Titanlar Savaşı denilen savaşta Kronus’un mağlup olması ve Titanların, Zeus tarafından Tartaros’a (yeraltı) hapsedilmesi ile son bulmuştur. Bu, Zeus egemenliğindeki Olympos Tanrıları devrinin başlangıcı olmuş, Zeus (Jüpiter) böylelikle Olympos tanrılar devrinin ilk tanrısı olmuştur.

Düzen ve somutluğun yeryüzünde varolan sembolünü taşıyan Yeryüzü Tanrısı Kronos’un (Satürn), Zeus (Jüpiter) tarafından (oğul) yenilgiye uğratılışı ve yerin derinliklerine hapsedilişi ise her bilincin daha yüksek bir bilince varma kaderini kendi içinde taşıyor oluşunun mitolojik sembol içeren anlatımına sahiptir.

Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.
Evrenin en eski tanrısal babaları olarak bilinen dev Titanları yöneten Satürn, oğlu Zeus tarafından tahtından indirilene kadar Olimpus’u ve tüm evreni idare etmiştir. Antik Roma dininde Satürn, tarım ve hasat ile ilgili en büyük tanrıydı. Onun tahtta olduğu zaman tarımın verimlilik ve ekinlerin bolluğu bakımından en zengin ve bereketli olduğu zamanlardı. Antik Roma döneminde adına yapılan heykellerin bir elinde orak diğer elinde bir demet buğday tutarken betimlenirdi. Titan soyundan gelen Satürn’ün annesi Terra/Gaia , babası Uranüs/ Caelus’tur Antik Yunan döneminde bu tanrı Yunanlıların tanrısı Cronus ile aynı kabul edilmiş ve adlarına anlatılan hikayeler birbirine karışmıştır.

Satürn’ün karısı Rhea’dır. Ceres, Jüpiter,Vesta,Pluto,Neptün ve Hera’nın babasıdır. Cumartesi
(Saturday onun günüdür). Jüpiter’in hikayesinde anlatmış olduğumuz gibi, Satürn kendi babası Uranüs’le savaşıp onu bir daha çocuk yapmasın diye hadım ederek tahttan indirmiştir ve yerine geçmiştir. Kendisine annesi Gaia tarafından söylenen kendisinin de kendi oğullarından biri tarafından tahttan indirileceği söylendiği için, Rhea’dan doğan bütün çocuklarını yutarak ortadan kaldırmıştır. Bunun üzerine Rhea, altıncı ve son çocuğu olan Zeus’u babasının hışmından korumak için ondan saklaması ile hayatta kalır ve büyüyüp yetişkin bir delikanlı olunca babasından kardeşlerinin intikamını alır ve onu tahtından indirir, yerine kendi geçer. Olimpus adı verilen tanrıların gizli kenti olan dağın tepesinde ölümlüler üzerinde hüküm sürmeye başlar.

Eskiden Satürn bereket ve hasatın bolluğu ile alakalı olduğu için adına her yıl kış gün dönümünde Saturnalia adı verilen şenlikler düzenlenirdi. Bu şenliklerde uşak ve hizmetliler efendileri ile eşit muamele görürlerdi, emekleri saygı ve takdir görürdü. Greko‐Roman ortak mitolojisinde, Dünya’nın ilk sakinleri toprak ana Gaia ve Gök baba Caelus’un çocuklarıydı. Bu çocuklar çok büyük ve dev gibi yaratıklardı, dış görünüş olarak insana benzemelerine rağmen nitelikleri bakımından insanlara benzemezlerdi. Depremler, kasırgalar, volkanik patlamalar yaratacak kadar güçlü ve korkuçtular.

3 tane Siklops vardı, alınlarının ortasında tek gözleri bulunurdu ve 7 tane de Titan vardı. Bunlar istedikleri zaman güçleri ile dağlar ve denizler oluşturabilirlerdi. Babaları Caelus bazı çocuklarınan nefret ederdi örneğin elli başlı olanları zindana yollardı Bunun üzerine Gaia diğer çocuklarına kötü davranan babalarını durdurmak için Titanlardan ve Sikloplardan yardım istedi. Sadece tek bir Titan; Satürn bu isteği kabul etti. Bunun üzerine Satürn babasını hadım ederek orağıyla onu binlerce parçaya ayırarak dünyanın dört bir tarafına parçalarını savurdu. Babasının kanından dördüncü bir dev jenerasyonu ve Erinyes / Öfkeler ortaya çıktı.

Yanlış yapanları cezalandırmak için görevlendirildiler. Diğer devler zamanla Dünyadan kovuldular ancak Erinyes’ler tüm yeryüzünden günahlar ortadan kalkana kadar yaşamaya devam edeceklerdi. Babasını ortadan kaldıran Satürn kızkardeşi Rhea ile evlendi. O da oğlu tarafından tahttan indirildi ve Roma Mitolojisinde anlatıldığına göre tahttan indirildikten sonra kaçarak İtalya’ya Roma’ya geldi ve Altın Çağı kurdu. Bu mükemmel bir ba barış, bolluk ve bereket zamanıydı. Adına düzenlenen Satürnella festivali süresince asla savaş ilan edilemezdi. İdamlar ertelenir ve insanlar birbirine en iyi yiyecekleri ikram eder ve hediyeler verirlerdi. Eşitliğin ve emeklerin vurgulandığı bir bayramdı.

Astroloji geleneğinde Satürn diğer gezegenlere kıyasla, ağır hareket eden ve transitleri uzun süren bir gezegen olduğu için insan psişesi ve yaşamına getirdikleri bakımından en çok
incelenen gezegen olmuştur. 1530 yılları cıvarında Ortaçağ ve Rönesans astrologları; Satürn’ü insanın melankolik özelliklere sahip olması ile özdeşleştirmişlerdir ve haritalarında güçlü bir Satürn’ü olan kişileri doktor, akademisyen, filozof ve bilim adamı olarak çalışabileceklerini öngörmüşlerdir.

Ciddiyet ve disiplin gerektiren konulara Satürn yatkınlık vermektedir. Aynı zamanda astrolojik olarak Satürn kanun metni gibi insanlara kural ve kanun getiren bir gezegendir. Medeniyet onun sayesinde kaos’tan çıkıp inşaa edilmiştir. Bu nedenle katı bir biçimde kurallara ve kanunlara uymayı ve bunun dışına çıkmama disiplinini temsil ettiği için bir disipline bağlı kalarak çalışmayı gerektiren işlerle ilişkilendirilmiştir. Antik metinlerde Satürn çocuklarını bir tiran gibi katı bir biçimde yöneten ve gerekirse sert bir biçimde cezalandıran bir baba gibidir. Ancak görevlerini yerine getiren halka bereket ve bolluk verirdi. Sıkı çalışmayı her zaman ödüllendirirdi.

JÜPİTER – ZEUS
Antik Dönem dinleri hakkında konuşacak olursak, aklımıza ilk gelen isimlerden biri Olimpos dağının ve tanrıların kralı olan Zeus olur. O, gökyüzü, yıldırım, şimşek, gök gürültüsü, hukuk, düzen ve adelet tanrısıydı. İlk Yunanlar daha sonra Romalılar (Jupiter adıyla) ve dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlar tarafından kendisine tapınıldı. Tanrıların babası olarak Zeus, her tanrının bireysel görevini gerçekleştirmesini sağlar, kötülükleri cezalandırır, uzlaşmayı sağlar ve adeta tanrıların danıştıkları, her şeyi bilen, güçlü arkadaşları gibidir.

Zeus sık sık insan yaşantısına müdahale etmekten de hoşlanır. Ölümlüleri dikkatlice izler, kötülük yapanları, sözünde durmayanları, yalan söyleyenleri ağır bir şekilde cezalandırır; hayırseverleri, adaletlileri, faydalı işler yapanları ödüllendirirdi. Çoğunlukla çok sayıda ölümlü kadınla girdiği aşk ilişkileriyle konuşulmuş olsa da, Zeus yoksul koruyucusu olarak, yeryüzündeki varlıklı insanlardan onlardan daha az şanslı olan vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamalarını istemiştir.

Yetişkinliğe erişen Zeus, babasını mağlup edip kardeşlerini Kronos’un midesinden çıkarttı. Babasına karşı isyanından sonra Zeus göklerin ve yerin hükümdarı oldu. Kardeşlerinden Poseidon denizlerin tanrısı, Hades ise yer altı tanrısı oldu. Zeus Olympos dağında yaşamaya başlayıp buradan dünyayı yönetti.

Zeus, sanat eserlerinde fiziksel olarak: Genellikle siyah ya da gri sakallı, uzun kıvırcık saçlı, uzun boylu, kaslı ve güçlü görünümlü bir adam olarak tasvir edilmiştir. Karısı Hera aynı zamanda kız kardeşidir. Ancak Zeus hiçbir zaman karısına sadık bir eş olmamıştır. Yaygın olarak bilinen birçok erotik macerası vardır. Bu ilişkilerin sonucu olarak: Apollon, Artemis, Hermes, Persephone, Dionysos, Perseus, Minos, Mousalar ve büyük Herakles gibi birçok tanrı\tanrıça ve yarı tanrılar dünyaya gelmiştir.

Zeus’un Hera ile evlenmeden önce iki kez evlendiğini biliyoruz. Babasına karşı kazandığı zaferden sonra, Titanlardan Okeanos ve Tetis’in kızları, bilgelik tanrıçası Metis ile evlenmiştir. Metis ile evliliğinden sonra adalet tanrıçası Themis ile evlenmiştir. Ondan Moiralar(kader tanrıçaları), Horalar(doğadaki düzeni simgeleyen tanrıçalar) ve Astraea doğmuştur.

İşler ve Günler kitabında Hesiodos Zeus için: Kaygısız, yüksek sesli gülmeyi seven bir tanrı olduğundan bahseder. Ayrıca, bilge, merhametli, adil ve ihtiyatlı olduğunu, kimsenin onun vereceği kararları tahmin edemeyeceğini, öngörülemeyen bir tanrı olduğunu söyler.

Zeus Roma tanrısı Jupiter ile özdeşleştirilmiştir. Çeşitli tanrılarla da senkretik bir ilişki içerisindedir. Mısır tanrısı Ammon, Etrüsk tanrısı Tinia gibi. Olympia, baş tanrı Zeus’un önemli bir merkezi oldu. Zeus’u onurlandırmak için dört yılda bir Olimpiyat oyunları yapıp ve her yıl da festivaller düzenlediler. Zeus, verilen sözün ne olursa olsun tutulması gerektiğine inanırdı. Yalan söyleyerek birilerini aldatan kişileri cezalandırırdı.

Yanından ayırmadığı kutsal hayvanı altın kartaldır. Kartal da Zeus gibi güç, cesaret ve adalet sembolü olmuştur. Daha sonra Zeus kartalı, Roma lejyonlarında kullanılan önemli bir simge olmuştur. İslamiyet, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm diğer küresel dinlerden önce Zeus dünya çapında kabul görmüş ilk tanrıdır. Büyük İskender sayesinde, Zeus ve antik Yunan dini onun fethettiği yerlere gitti. Roma İmparatorluğunun yükselişi ile beraber Yunan dini benimsenmiştir. Böylece Zeus, dünyanın birçok farklı bölgesinde ibadet keyfini yaşayan ilk tanrı olmuştur.

Homeros’a göre kardeş olan Zeus, Poseidon ve Hades evreni paylaşmak üzere bir kura çekmişler, kuranın sonucunda, Zeus, göklerin; Poseidon, denizlerin; Hades ise yeraltının tanrısı olmuştur.
Göklerin tanrısı olan Zeus aynı zamanda yağmurun tanrısı ve korkunç şimşeğini fırlatan Bulut Toplayıcı olarak da bilinirdi. Gücünün, öteki tanrıların güçlerinin toplamından daha büyük olması ise onu tanrıların en büyüğü ilan etmiştir.

Kız kardeşi Hera ile evli olan Zeus, sayısız tanrıça ve ölümlü kadınla aşk yaşamış, bunu Hera’dan saklamak için de bütün ustalığını kullanmıştır fakat en büyük tanrı olmasına rağmen her şeyi bilemeyişi, aynı anda aynı yerde bulunamayışı onun da aldatılmasına neden olmuştur. Denilir ki onun sonsuz gücünü engelleyen tek şey “kader”dir. Kader ondan da üstündür ve kaderi yönetmek onun elinde değildir.

Kader, Lakhesis, Klotho ve Atropos adında üç moir tarafından yönetilirdi. Lakhesis, insanların doğumdan önce kaderlerini belirlerken, Klotho, kader ağlarını örer ve Atropos da bu ağların yönetilmesini sağlardı.

Romalılar, birçok anlamda Yunan kültüründen etkilenmişler ve bu durum Roma mitolojisine de açık bir şekilde yansımıştır. Öyle ki kimi zaman zaman Roma mitolojisindeki tanrıların sadece isimleri değişmiş, geri kalan tüm özellikleri Yunan mitolojisindeki şekliyle aynen kalmıştır.
Zeus’un Roma Mitolojisindeki karşılığı Jüpiter olarak bilinir ve Jupiter, optimus maksimus yani en yüce, en büyük olarak adlandırılırdı. Roma devletinin baş tanrısı olan Jüpiter, kanunların ve toplumun düzeninden sorumlu tanrıydı.

Bir başka Mitte Şu şekilde anlatılır.
Antik Yunan teolojisinde Zeus veya Jüpiter insanların ve tanrıların babası olarak bilinir. Olimpus Dağındaki sarayında yaşar ve ailesini bir baba gibi yönetir. Gökyüzü tanrısıdır ve sinirlenince, yeryüzüne yıldırım gönderir, kızınca gökyüzünde kara bulutlar toplanır.
Jüpiter; Cronus/Satürn ve Rhea’nın oğludur ve kardeşlerinin ( Hestia, Hades, Hera, Poseidon, ve Demeter) en küçüğüdür. Kızkardeşi Hera ile evlenmiştir.

En çok Hera’nın kıskançlık krizleri ile sonlanan evlilik dışı erotik maceraları ile bilinir. Kendi kız kardeşlerinden bile çocukları vardır. Bunun sonuncunda bir çok kahramanlar ve ölümlü insanlarla birlikteliğinden doğan yarı tanrılar, tanrılar ve tanrıçalar ortaya çıkmıştır. Athena, Apollo, Artemis, Hermes/Merkür, Persephone, Diyonisus, Perseus, Herakles ve Truvalı Helen, yarı insan yarı boğa minos, sanat perileri, Mars, Hebe ve Hephaistus gibi.

Antik Yunan eserlerinde bahsedildiği üzere, kendisinin çocukları olmayan tanrılar ve tanrıçalar bile ona “baba” demektedirler ve huzurunda saygıyla eğilmektedirler.
Dolayısıyla o bir anlamda evrenin hakimi statüsündeydi. Aksan farkı nedeniyle Zeus, Deus “tanrı” kelimesiyle aynı kelimedir. Eski Yunanca’da zeu baba demektir, latince de ise “Lupitter” parlayan anlamındadır. Diğer bir anlamda gökyüzünde parlayan ve baba anlamına gelen bir ismi vardır.

Jüpiter’in doğumuyla ilgili mitolojiye gelince; Jüpiter’in babası Cronus/Satürn ‘ün kendi babası Uranüs’ü tahtından indirmesiyle, annesi Gaia tarafından bir kehanetle lanetlenir. Bu kehanete göre kendisi de oğullarından biri tarafından tahttan indirilecek ve krallığına son verilecektir. Bunun üzerine Cronus, kendi oğullarını doğar doğmaz yutmaya başlar. Cronus’un karısı Rhea, Jüpiter’e hamileyken, kayınvalidesi Gaia ile oğlunu aynı sonla kaybetmemek için bir plan yapar.

Jüpiter’i Giritte doğurunca ,Rhea onu bir mağaraya saklar ve bir kayayı sıkıca kundaklayarak Cronus’a uzatır ve o da hiç tereddüt etmeden bu kayayı oğlu sanarak yutar. Bundan sonraki yıllarda, Jüpiter yetişkin ve güçlü bir tanrı olana kadar Gaia tarafından keçi sütüyle beslenir ve büyütülür. Babasından intikam almak ve kardeşlerini onun elinden kurtarmak için Cronus’u öldürmeye karar verir, çok güçlü olduğu için babasının karnını yarar ve kardeşlerini kurtarır. Daha sonra, Tartarus’ta ki zindanlarda kilitli olan Cronus’un kardeşleri olan Siklopları bekçileri Campe’yi öldürerek serbest bırakır.

Sikloplar ona olan minnet borçlarını ödemek için, daha önce Gaia’dan saklamış oldukları yıldırımı ona hediye ederler. Bu sefer Titanlar yenildikleri için Tartarus’a gönderilirler. Titan soyuyla savaşından sonra Jüpiter, evrenin hakimiyetini kardeşleri, Poseidon ve Hades ile paylaşmak üzere çöp çekerler. Bunun sonucunda Poseidon deniz, nehir ve okyanusları, Jüpiter gökyüzünü ve Hades ise yer altını ve ölüleri alır. Yeryüzü kara parçalarını ise aralarında paylaşmakta anlaşamadıkları için, üçü de yeryüzünde söz sahibi olur.

Nymph’lerle yani perilerle kurduğu ilişkiler sonucunda bir çok doğayla ve sanatla ilgili kader ve kısmet dağıtan Moiralar, esin perileri ve tanrı ve tanrıçalar ortaya çıkmıştır. Jüpiter antik Roma’da yüksek makamlara gelecek devlet memurluğu için başvuran kişilerin adaklar yaptığı bir tanrıydı, şan şeref ve bereket getirirdi, bu nedenle bu tür makamlara seçilen kişiler onun adına yemin eder ve ona şükranlarını sunardı. Ölümsüzler diyarından, ölümlülere bir mesaj yollamak isterse ya kuşları ya da Hermes’i kullanırdı.

Astrolojik açıdan Jüpiter, Satürn kadar sert ve katı olmasa da yönettiği ailesi ve ölümlülerden toplumun etik ve ahlaki kurallarına uymasını beklerdi eğer uyulmazsa onlara cezalar yağdırırdı. Bir toplumun gelişimi için gereken kültürel ve zihinsel zenginliğin, felsefe ve inançların yayılması için onun adına kurulan tapınaklar vardı. Yüksek devlet memurlerı, din adamları ve akademik kişiler onun yönetiminde sayılırlardı.

MARS – ARES
Savaş tanrısı Ares’in Roma mitolojisindeki karşılığı Mars’tır. Roma Devleti bu tanrıya ne kadar değer vermiş, saygı göstermişse, Yunanlılar onu o kadar hor görmüş ve aşağılamıştır. Hele Homer destanlarında kaba kuvveti simgeleyen Ares’e takılmadık korkunç sıfat kalmamıştır. Azgın, deli, uğursuz olarak nitelendirilen Ares insanların baş belası, elleri kanlı, kaleler yıkan olumsuz bir varlıktır.

Ares’in annesi Hera ile herhangi bir ilişkisine rastlanmaz destanlarda hele babası Zeus büsbütün hoşlanmaz. Troya savaşından Athena’nın yardımıyla Diomedes karnından yaralar Ares’i. Ares Zeus’un yanına sığınır ve ağlar. Zeus ise oldukça sert bir biçimde karşılık verir. (İlyada V, 889)
Asıl çekişmesi Athena iledir çünkü Athena aklın yönettiği savaşı, Ares ise akılsızca, körü körüne çarpışmayı simgeler. Ares ile Aphrodite birleşmesinden Phobos (bozgun), Deimos (korku), ve bir de Harmonia doğar. Phobos ve Dei mos babalarının yanından ayrılmaz onlara zaman zaman kızı Enyo, ve Eris’de (kavga) katılır.

Ares, On iki Olymposlu Tanrı arasında Yunanlılar tarafından en sevilmeyenidir. Hatta bu Yunanlılar ile kısıtlı kalmayıp Oniki Olymposlu Tanrı da pek haz etmez Ares’den. Ares hep kaba kuvvetin, yıkıp dökmenin, korkunçluğun, azgınlığın, uğursuzluğun Tanrısı olarak anılmıştır. Baş düşmanı tam zıttı olan Athena’dır. Athena strateji, ilham, barış Tanrısıdır.
Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.

Savaş ve fiziksel kuvvetin simgesi tanrıdır. Zeus ve Hera’nın oğludur. Savaşın fiziksel ve vahşi tarafını temsil eder. Kardeşi Athena/Pallas ise zırhlıdır, savaş tekniklerini ve taktiklerini içeren zekanın fiziksel güçten daha öncelikli olduğunu yansıtan bir tanrıçadır ve zekayı temsil eder. Yunanlılar Mars’ı pek sevmezlerdi, savaşta gerekli gücü temsil etmesine rağmen, savaş alanında oldukça tehlikeli bir figür olarak görülürdü. Çünkü Mars oldukça yıkıcı ve vahşiydi, insanları vahşiçe öldürmekten zevk alırdı. Geldiği her ortama dehşet saçardı. Savaş arabasını Korku(Phobos) ve Dehşet ( Deimos) çekerdi.

Homeros’un İlyada adlı eserinde, Zeus’un ondan tek nefret ettiği tanrı olarak bahsetmektedir. Hatta Truva savaşında savaş yetenekleri bile Truva tarafında yer almasına ve Paris’in ordusunun yenilmesi ile sonuçlanınca sorgulanmaya başlanmıştır. Bu nedenle Yunan mitolojisinde Mars’ın etkisi, savaş yetenekleri, taktik ve zekanın daha değerli görülmesi nedeniyle Athena’dan daha sınırlı bir rol oynamıştır. Athena omuzunda taşıdığı Nike adı verilen zafer simgesi kartal ile daha çok tapınılan bir tanrıçadır.

Roma’ya gelince savaş ve fetih ile çok alakalı bir imparatorluk oldukları için savaş kazanmak ve fiziksel güç çok önemli bir yetenekti. Savaş alanında rakibe korku salmak ve güç gösterisi yapmak Romalı askerler için bir imaj meselesiydi. Bu nedenle Mars onlar için daha önemli bir tanrı olmuştur. Heykellerine antik Roma’da sık sık rastlanırdı ve savaşçı özellikleri takdir edilirdi. Hatta, efsaneye göre Roma’nın kuruluş mitolojisinde yer alan Lupa isimli dişi kurt Mars’ın ikiz oğullarını emzirmiş ve ağaçkakan’da onlara ormandan sevdikleri yemişleri getirmiş.

Romulus ve Remus adındaki bu ikiz çocuklar Roma kentinin kurulmasında güçleri ile önemli bir rol oynadıkları için, Mars’a ait kutsal hayvanlar kurt ve ağaçkakandır. Ağaçkakan, kehanet tapınakları duvarlarına resmedilmiş bir kuştur, onun da tanrılardan haber getirdiğine inanılırdı, bu nedenle kesinlikle eti yenmezdi, ayrıca ağaçkakan gagası oldukça güçlü bir kuş olduğu için ve en sert kavak ağacını bile delebildiği için savaşta savaşçılar tarafından şans tılsımı olarak taşınırdı. Kurt ise ormanın en güçlü ve akıllı hayvanı olduğu için güç simgesi ile özdeşleştirilmiş ve kentin simgesi olmuştur.

Mars savaşçılığının yanı sıra aşk ve cinsel hayatı ile de öne çıkar, özellikle Venüs/Afrodit ile yaşadığı aşk ilişkisi dillere destandı ve bu aşk nedeniyle sayısız kez tanrıların öfkesini üzerlerine çektiler. Hatta bir keresinde, aralarındaki ilişkiden şüphelenen Hades, onları ilişki anında yakalamak için ince bir ağ örmüş ve onları aşk anında bu ağla hapsedip yakalamış ve sadakatsizliklerine dikkat çekmek için Olimpus tanrılarına haber vermiştir. Tanrıçalar Venüs’ü utandırmamak için gelmemişler, ancak tanrılar gelip bakmışlar ve Venüs’ün güzelliğini takdir etmişler ancak Mars’ın öfkesini üzerlerine çekmemek için ses çıkarmamışlardır.

Mars güçlü bir yaşam enerjisini temsil ettiği için, ekinlerin zararlı haşerelerden ve doğal felaketlerden korunması gibi bir etkisi olduğuna inanılırdı, çiftlik ve savaş aletlerinin ateşte yapımını ve güçlü olmasını temsil ederdi ve onun sayesinde aletlerin keskin ve pas tutmaz olduğuna inanılırdı. Bu nedenle Mars’ın ateş işçilerini ve demir gibi metalleri temsil ettiği düşünülmektedir.
Mart ayında Roma’ta adına festivaller düzenlenirdi. Mars ismi Latince kökenli martius/ savaş sanatı anlamına gelen kelimeden türetilmiştir.

Gaia, kocası Uranos’un doğan çocuklarını yutması üzerine oğlu Kronos’u kandırarak babasının üreme organını kesmesini sağlamış ve organ kesildikten sonra denize atılmış, ak köpüklerden Aphrodite çıkmıştır. Aphrodite ilk olarak Kıbrıs’a ayak basmıştır. Avrupalı sanatçılar Aphrodite’nin doğuşuyla ilgili olandan ikincisini kullanmayı tercih etmişlerdir. Özellikle Boticelli’nin resimlerinde tanrıça sedef kabuğunun üzerindedir, bir yandan da şafak rüzgarı esmektedir.

Çoğalma, hayatın sürmesi ve bereketi simgeleyen ana tanrıça motifi, tanrı ve tanrıçalar arasında en eski olanıdır. Kimi ana tanrıçalar yavaş yavaş güzellik ve sevgi tanrıçası niteliğine bürünmüştür. Aphrodite bunlardan en önemlisidir. Mezopotamya’nın Inanna‐İştar’ı Suriye’de Astarte kılığına bürünmüş Klasik çağa girilirken ana tanrıçalık niteliğini yitirerek güzellik ve aşk tanrıçası yani Aphrodite olarak karşımıza çıkmıştır.

Aphrodite, güzellik, sevgi, aşk ve sevişme tanrıçasıdır. Aphrodite’nin doğrudan kendisiyle ilgili efsanesi azdır, ancak pek çok efsane adına rastlanır. Hemen hemen bütün Olympos tanrıları ve ölümlüler kendisine aşıktır. Aphrodite’nin pek çok sevgilisi olmuştur. Aynı zamanda cinsel aşkı da simgeler. Kocalarına ve sevgililerine her zaman sadık değlidir. En ilginç evliliği Zeus’la Hera’nın çirkin oğlu
Hephaistos’la olandır.Aphrodite, Hephaistos’a sadık kalmamış onu sürekli aldatmıştır. Savaş tanrısı Ares’le birleşmesinden Phobos (bozgun), Demikos (korku) ve Harmonia (uyum) doğmuştur. Bu üç nitelik Aphrodite’nin kişiliğinin olumsuz yönlerini, çelişkilerini göz önüne serer.

Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.
Roma mitolojisinde Venüs, Yunan mitolojisinde Afrodit adıyla bilinen, aşk, güzellik ve doğurganlığı temsil eden tanrıçadır. Venüs latincede sevgi ve arzu anlamına gelen kökten türemiş bir isimdir. Bu tanrıça, Olimpus tanrılarının iyiliğini çekmek, gözlerine girmek üzere onlara hediyeler vermek için kullanılmıştır. Aynı zamanda, bir kadının baştan çıkarıcılığını ve erkeklere karşı çekiciliğini kazanmak için adaklar adadığı bir tanrıçaydı. Bu nedenle kadın güzelliği ve cinsel çekiciliği ile yakından ilgili bir fonksiyona sahiptir. Venüs’te karakter olarak bir çok erkekle cinsel beraberlik kuran ve onları baştan çıkaran bir kimliğe sahiptir.

Heisod’un Teojenisinde Cronus’un (Satürn) babası Uranüs’ün jenital organlarını kesip denize atması sonucunda tohumlarının köpükler arasında büyüyüp Venüs’ün denizde doğmasına neden olmuştur. Kıbrıs adasına büyük bir istridyenin içinde gelmiş ve güzelliği ile herkesi büyülemiştir. Güzelliği nedeniyle Olimpus tanrıları arada kıskançlıklar ve kavgalar çıkabileceği gerekçesiyle, Venüs’ü, yeraltı dünyasının kralı olan Hades ile evlendirmişlerdir.

Hades; Zeus’un kardeşi ve eşi olan Hera’nın oğludur. Hera onu çok çirkin olduğu için Olimpus’tan kovmuştur ve bunun intikamını almak için Hades harika mücevherlerle süslü bir taht yapıp annesi Hera’ya hediye etmiş. Ancak bu taht büyülü bir tahttır ve üstüne oturan Hera bir daha kalkamaz. Onun kurtulabilmesi için Hades ancak kendisini Venüs ile evlendirmesi gerektiğini söyler. Çaresiz kabul eden Hera, Venüs’ü onunla evlendirir.

Hades yaşlı, çirkin ve sakat olduğu için böylesine güzel bir kadınla evlenmekten çok gurur duymuş, ve aynı zamanda maden ve mücevherler yer altı kaynakları onun yönetiminde olduğu için Venüs’e eşsiz güzellikte mücevherler yapmıştır. Mutsuz evliliği nedeniyle Venüs, bir çok erkekle sevgili olmuştur, bunlardan en çok bilineni savaş tanrısı Mars/Ares ile olan aşkıdır, aynı zamanda en yakışıklı tanrı Adonis ile de ilişkisi olmuştur. Hades ona mücevherli bir bekaret kemeri yapmış ve cinsel hayatını kontrol altına almaya çalışmış ancak bu Venüs’ü erkekler açısından daha da cazip hale getirmiş ve dayanılmaz çekici kılmıştır. Mersin ağacı, güvercin, kuğu ve atlar onun korumasındadır.

Eski Mısır’da sevgi ve sanatın tanrıçası Hathor ile özdeşleştirilmiş ve bununla birlikte güzel sanatlarında yönetici tanrıçası olarak kabul edilmiştir.
Bir gün tanrılar ve tanrıçalar ve bazı ölümlüler, Peleus ve Thetis’in (Aşil’in ebeveynleridir) düğünü için bir araya gelirler. Davetliler arasında bir tek tanrıça Eris yoktur, sürekli anlaşmazlık ve çatışma çıkardığı için davet edilmemiştir. Davet edilmemesine rağmen, o elinde altın bir elma ile çıkagelir.

Elmanın üzerinde “ en adil” yazmaktadır. Bu elmayı davetlilerin arasına atmıştır. Bunun üzerine Hera,
Athena ve Venüs en adil olanın kendileri olduğunu ispat etmek üzere yarışmaya girişmişlerdir. Konuyu Zeus’a / Jüpiter taşımışlar, ancak o bu konuya adilane bir çözüm bulamadığı için aradan çekilmiş, ve meseleyiçözmeyi Paris’e bırakmıştır. Olimpus dağının eteklerinde bir nehirde yıkanıp teker teker Paris’in önünden geçerler Paris yine karar veremeyince artık işi çözmek üzere bir çok rüşvet teklif etmeye başlarlar. Hera ona tüm Asya ve Avrupa’nın kontrolünü vermeyi teklif eder.

Athena, tüm savaşlarda zafer elde etmek için gerekli taktik ve stratejiyi ona sunmayı teklif eder, Venüs ise ona eğer en adil olarak onu seçerse, kendisine dünyanın en güzel ölümlü kadınının aşkını vereceğini söyler. Sonuçta Venüs kazanır ve Paris’e Sparta kralı Meneleus’un karısı güzeller güzeli Helen’in aşkını vereceğini söyler.

Diğer iki tanrıça evli bir kadının baştan çıkarılmasını hiç hoş karşılamazlar ve onlara karşı cephe alırlar. Bu esnada Paris, çoktan Helen’e aşık olmuştur ve onu kaçırır ve hepimizin bildiği meşhur Truva savaşı başlar. Athena ve Hera kral Meneleus’un ordularını destekler, Paris’in tarafında Mars/Ares ve Venüs olmasına karşın savaşı Paris kaybeder. Diğer mitolojiler de Venüs; Sümerlilerin Inanna’sı ve Mısır’ın Ishtar’ı ile kıyaslanabilir.

MERKÜR – HERMES
Hermes, Zeus ile Titanlar soyundan gelen Maia’nın oğludur.Bir başka adı Argiphontes’tir.
Doğduğu günün akşamı kundağını çözüp beşiğinden çıkar. Mağaranın önündeki kaplumbağayı öldürüp içini boşaltarak yedi tel takar ve bir kithara haline getirir. Sonra Apollon’un sürüsünden 50 inek çalarak onları bir mağaraya saklar. Gerçeği öğrenen Apollon, Hermes’in mağarasına gelir, orada beşiğinde uyuyan Hermes inekleri çaldığını inkar eder.

Bunun üzerine Zeus’un yargıçlığına başvurulur. Zeus’un kararı Hermes’in inekleri Apollon’a geri vermesidir.Ancak mağarada kitharayı gören Apollon sazı alıp karşılığında inekleri vermeyi kabul eder. Hermes bundan sonra Pan kavalını içat eder. Apollon Syrinks denilen bu kavalı da ister ve karşılığında kerykaion denilen sihirli altın değneğini verir. Hermes bu değnekle habercilerin ve hırsızların tanrısı olur. Zeus da çocuklarının arasında en akıllısı ve kurnazı olan Hermes’i kendisine haberci olarak seçmiştir. Hermes, Zeus’un buyruklarını ölümlülere ve tanrılara iletir.Hermes Olymposlu diğer tanrılar arasında da haberleşmeyi sağlar.Haberci tanrı Hermes efsanelerde daima kanatlı ayakkabıları ve başlığıyla anılır. Hermes Yunan tanrıları içinde en renkli kişiliklerden biridir, tanrı olarak nitelikleri çok fazladır.

1.Sürülerin tanrısıdır. Arkaik dönem Yunan sanatında çoğu kez omuzlarında bir koçla tasvir edilir. Odysseus’un karısı Penelope ile Arkadia dağlarında birleşmelerinden çobanların tanrısı Pan doğmuştur.
2.Hile ve hırsızların tanrısıdır. Bu konudaki öykü, Hermes’e ait efsanelerin en ilginçlerinden biridir. Hermes doğduğu gün olağanüstü işlere girişmiş ve aklı va yetenekleriyle tanrıların hepsinden daha üstün ve kurnaz olduğunu kanıtlamıştır:
3.Güzel ve inandırıcı konuşur. Bu özelliğiyle hatiplerin tanrısıdır.
4.Hermes yolları, yolcuları, tüccarları ve ticareti korur. Yollara dikilen Herme denilen heykelleri, İlkçağın kilometre taşlarıdır. Bunlar bir tanrı büstü ve fallos simgesini taşıyan yuvarlak veya dörtgen kaidelerdir.
5.Hermes yeraltı ile yerüstü arasında habercilik yapar, ölenlerin ruhunu yeraltı ülkesine, Hades’e götürür.
6.Zeus’un gönderdiği uykuyu ve rüyaları insanlara iletmek onun görevidir.Bunu Apollon’un kendisine verdiği değnekle yapar.

Hermes’in pek çok önemli efsanede rolü vardır. Homeros’un destanlarında Zeus’un habercisidir. Üç güzeller efsanesinde Hera, Athena ve Aphrodite’yi İda Dağı’na götürür, Paris’e altın elmayı o verir. Odysseus’u Kalypso’nun elinden kurtarır. Hero’nun Io’nun başına diktiği Argos’u Zeus’un emriyle o öldürür. Dionyssos’u Hera’nın hışmından kurtarmak için kaçırır ve büyütür.
Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.

Yunancadaki adıyla Hermes veya Roma mitolojisindeki adıyla Merkür mitolojisinde tanrıların habercisi ve yer altı dünyasının rehberi olarak bilinir. Merkür kelimesi Latince kökeni” mercurius” olan kelimeden türemiştir; dinlemek anlamına gelmektedir. Ayrıca, yine latince de “mercari” ticaret anlamına gelen kelimeden de türemiş olabilir. Var olan diğer tanrılar içerisinde en fazla yetenek ve hikaye ona atfedilmiştir. Bir Olimpos tanrısı olan Merkür; Zeus ve Maia’nın oğludur. Arcadia’da doğmuştur. Doğar doğmaz, annesinin yanından kaçarak ağabeyi Apollon’nun sürüsünü çalacak kadar zeki, hızlı ve becerikli olduğunu ispat etmiştir.

Erken döneme ait mitolojisinde Asya’daki örnekleri gibi, doğa, çiftçilerin ve çobanların tanrısıydı.
Ekinlerin bol ve bereketli olması için insanlar Merkür’den yardım beklerlerdi.
Merkür, ayaklarına giydiği sandaletlerinde ve miğferinde yer alan kanatlar sayesinde oldukça hızlıdır. Tanrıların habercisi olduğu için ölümlüler ve ölümsüzler arasında hızla gidip gelir. Bu nedenle yollar ve yolcular onun koruması altındadır. Tüm yolcuları korur, güvenli ve kolay bir yolculuk geçirmelerini sağlar. El çabukluğu, göz boyama yeteneği ve zekası sayesinde dolandırıcılar ve hırsızların da tanrısıdır. Hızlı olma özelliği nedeniyle yarışmalarda koşucuların ve atletlerin de adaklar sunduğu tanrıdır.

Merkür, Ölümsüz tanriların yaşadığı ülke olan Olimpos Dağı’ndan ölümlüler dünyasına mesaj ve tanrıların istek ve iradelerini taşımak üzere görevlendirilmiştir. Ayrıca görevlerinin arasında insanlara tanrılardan gelen haberci rüyaları iletmek de vardır. Bu nedenle Eski Yunan’da kehanet tapınaklarında Hermes adı verilen sütünlar bulunmaktaydı bu sütunlar tanrılardan mesaj getiren Merkür için dikilmiştir. Zamanla Herm her tanrının adının başına eklenen bir ön ek olmuştur.

Merkür haber taşıyıcı olma özelliği nedeniyle, her yere girip çıkabilme özelliği sayesinde, Hades’in (Hefaistos) krallığı olan yer altı dünyasına da rahatlıkla girerdi ve ölülere bu dünyada kaybolmadan ilerleyebilmeleri için yol gösterirdi. Başka hiç bir ölümlünün girmeye izni olmayan ve korkulan bir yer olan ölüler krallığına rahatlıkla giren Merkür, antik fresklerde, Hades ‘in, Persefone ve Hekate’nin yanısıra resmedilmiş tek tanrıdır.

Merkür, hız özelliği nedeniyle astronomide Merkür gezegenine ve Kimyada Civa (Mercury) elementine adını vermiştir. Bu özelliklerinin yanında bir de, Eski Mısır’da Thot adı verilen yazının müciti olan tanrının, Latin dünyasında karşılığı olmuş, dolayısıyla yazının, yazım ve konuşma yeteneğinin de tanrısı olduğu için tüm yazışma türlerinin, edebiyatın, şiirin, belagat sanatının, sözleşmelerin, tartı ve ölçüm aletlerinin, icatların ( doğduğu gün kaplumbağa kabuğundan lir çalgısını icat etmiştir, sürüsünü çaldığı için kendisine çok kızan ve annesi Maia’ya şikayete gelen Apollon’u lir çalarak mest etmiş ve lirini vermek karşılığında Apollon küçük kardeşini affetmiştir), ticaret ve ticari malların yönetici tanrısıdır. Sembolleri arasında; kaplumbağa, horoz, kanatlı sandallar, kanatlı şapka ve Kaduseus vardır.

Kadeseus’u ağabeyi Apollon kendisinde hediye etmiştir asasının üzerinde birbirine sarmalanmış halde bulunan iki yılan bilinmezden, tanrıların dünyasından haber getirmesini temsil eder. ( Tıpta şifa sembolü olarak kullanılmaktadır) Horoz ise yeni günü haber verir. Bu bağlamda Merkür’ün haber getirmekle ve taşımakla alakalı birden fazla metinde görüldüğü gibi önemli bir görevi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle astrolojik olarak, iletişimin her türlüsünü sembolize eder, ticaret ve yolculuklarla ilgilidir.

Eski Yunan Edebiyatına ait kaynaklarda, Hermes: konuşma kabiliyetinin, dillerin, nüktenin, laf dolaştırma ve akıl karıştırmanın tanrısıdır. Habercileri, elçileri, arabulucuları konuşmanın etkisini kullanarak çalışan herkesin tanrısıdır. Sürekli hareket halinde olması nedeniyle, ticari faaliyetlerin, iş hayatında gelen ani başarıların ve fırsatların da yönetici tanrısıdır. Sık sık yolda olduğu için yol koşullarını, geçitleri sınırları o kollar, anlaşmalarla ilgili konular, şans oyunları, tüm sportif karşılaşmalar onun yönetimindedir. Küçük yaştan itibaren sürüler ve çiftlik hayvanları ile ilgilendiği için, koyun kuzu gibi kurbanlık hayvanlar onun adına beslenir ve kurban edilir. Bu sayede toprağın ve çiftliğin bereketi sağlanır.

URANÜS – OURANUS
Antik Yunanca’da “Ouranos” Gök demekti. Uranüs antik Yunan mitolojisinde yaratılış anlatılırken gökyüzünü temsil eden ezelden beri varolan bir tanrıdır. Uranüs hem kocası hem oğlu olduğu Toprak Ana Gaia ile evlidir ve birlikte Yunan mitolojisinde var olan tüm tanrıların ebevyni olarak bilinirler. Ancak adına kült teşkil edecek bir tapınak yapısı oluşturulmamıştır ve Antik Yunan arkeolojik eserlerinde herhangi bir tema içerisinde resmedilmemiştir. Etimolojisinden de anlaşılacağı gibi Uranüs kelimesi, sanskritçeden ve erken Grekçeden gelen “yağmur getiren “ (bunu tanrının su dökmesi anlamına gelen worsanos ve ouranos gibi kelimelerden türetmişlerdir) dolayısıyla bereket getiren
anlamında kullanılmıştır.

Antik Yunanlılar veya Grekler diyebiliriz, Uranüs’ün geldiği soyu belirtmemişlerdir. O hep varolan evrenin yaratılışı esnasında Kaos’tan, ezelden gelen bir tanrı olarak kabul edilmiştir.
Tarihçi Hesiod’un Theogeny’sinde anlattığı mitolojik hikayelere göre Uranüs, her gece yeryüzünün üzerini örtmek ve Gaia ile biraraya gelip eşleşmek için gelirdi. Gaia’dan olan çocuklarından nefret ederdi. Ondan olan ilk 6 kızı ve oğlunu Titanlar olarak adlandırmışlar. Bunların yanısıra üç tane yüz kollu dev ve tek gözlü canavar devler olan Siklopslar vardı. Uranüs bu çocukları sevmediği için onları yeryüzünün yeraltında yer alan Tartarus adı verilen zindanlarına kapatmıştı. Bu duruma çok üzülen Gaia, çakmak taşından bıçağı olan dev bir orak yapmış ve oğullarından Uranüs’ü hadım etmelerini istemiştir. Annesinin isteğine tek cevap veren korkusuz Satürn olmuş ve bu görevi babasının erkeklik organını keserek denize fırlatmakla sonuçlandırmıştır.

Yeryüzünün dört bir yanına yayılan kan damlaları çeşitli efanevi varlığın doğmasına neden olmuş.
Bunlardan en çok bilineni Venüs/Afrodit ve Devler ve periler ortaya çıkmıştır.
Babasını tahttan indiren Satürn tahta çıktıktan sonra yüz kollu canavarları ve Siklopları tekrar
Tartarus’a yollamıştır.

Antik Yunan mitolojisinde Uranüs bir arketip oluşturmaktan çok unutulan, zamanın akmaya başlamadan önceki evrenin haline ait bir ezeli tanrı statüsüne sahiptir. Hadım edilmesinden sonra
Uranüs artık geceleri gelip Gaia ile biraraya gelmemekte, sadece gökyüzü olarak orada durmaktadır.
Bir başka mitte şu şekilde anlatılır.

Gaia`nın oğlu ve kocası ve bilinen en eski tanrıdır. Yunan tanrılarının atasıdır. Erebos ile Gaia nın oğlu olmakta, aynı zamanda Gaia nın kocası olmakta, ilk gökyüzüne hakim olan tanrıdır. Gaia ve onun birleşmesinden, Titanlar, Hekatonkheir`ler ve Kyklop`lar oluşmuştur. Ancak Uranos, bütün bu çocukları yeryüzünün karnında saklanmaya zorladığı için, bu yükü taşımakta zorlanan ve kızan Gaia, oğullarından Kronos`la birlik olup bu tanrıyı yenmiş, hakimiyetini elinden almıştır.

Hekatonkheirler, Gaia ve Uranos’un elli başlı, yüz kollu oğulları olan Kottos, Briareus ve Gyesdir.
Uranüs bize, kalıplaşmış, kendini kirletmeye, tüketmeye, sıradanlığa mahkum etmeye başlamış olan düzenin daim olamayacağını, ‘’Tanrısal Bilincin” herşeyi bir anda değiştirmeye kadir olduğunu gösterir. Bir yandan da, bu gücü nüvemizde taşıdığımızı ve değişimi başlatan adımı farkedip atabileceğimizi, buna dair seçim gücünü içimizde taşıdığımızı bize hatırlatır.
Ulaşmamız gereken evrensel ideali temsil eden Uranüs, insanlarla gökler arasında köprüler kuran bilge tanrıdır. Ancak uzayın sınırsızlığını kavramak ve varoluşsal farklılıklarımızı kabul etmekle zamanı ve ego bilincini aşabileceğimizi öngörmektedir.

Güneş sisteminin üçüncü büyük gezegenidir. Güneş merkez alınarak yapılan sıralamada Satürn’le Neptün arasında, yedinci gezegen olarak yer alır. Çap açısından Jüpiter ve Satürn’den sonra üçüncü, kütle açısından bu iki gezegen ve Neptün’ün ardından dördüncü sırada gelir.

NEPTÜN – POSEİDON
Mitolojide denizler, nehirler, depremler ve atlar tanrısı. Kronos ile Rheia’nın oğlu. Zeus ile Hades’in kardeşi. Roma mitolojisi`nde Neptün olarak bilinir. En önemli silahı üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir. Posedon hırs ve gücü temsil eder. Posedon’un hırsı Atlantis’in yok olmasına sebep olmuştur. Bunun nedeni ise dünyanın en mükemmel şehrini inşa etme arzusudur.

Poseidon Dor’ların göçlerinden önce Peloponnesos ile Boiotia’da saygı görürdü. Üç dişli yabası ile denizleri allak bullak eder, karaları sarsar, depremler yollardı. Bunun için Poseidon’a Enosikhthon ile Gaeiokhos (yerin altında yürüyen) de denir. Ayrıca atların da tanrısıydı; En eski efsanelerde sık sık at şeklinde tasvir edilir. Pegasus, Poseidon ile zorla sahip olduğu Medusa’nın çocuğudur. Poseidon Şerefine tertiplenen araba yarışları içinde, Korinthos’ta yapılan İsthmia yarışLarı en meşhurlarıdır. Atina’da ki Erekhteion’da, Posedon’la Athena arasında ki yarışın izleri görülür; Poseİdon, üç dişli asasını vurunca kaya da koca bir yarık açılmıştır. Poseidon’un okyanus dünyasının simgesi olan üç çatallı zıpkınıyla görülmediği sanat eseri çok azdır. Genellikle balık kuyruklu yarı‐at ve yarı yılan yaratıkların çektiği bir savaş arabasını sürerken görülür.
Kültü bütün Akdeniz’e hatta Anadolu ve Etiyopya’ya kadar yayılmıştır.

Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.
Neptün su, akarsuların ve denizlerin tanrısıdır. Jüpiter ve Ploto’nun kardeşidir. Gücü ve yetenekleri ile Zeus’a karşı çıkabilecek tek tanrıdır. Karısı Titan soyundan gelen Amphitrite’dir. Neptün’ün deniz altında muhteşem bir sarayı vardır. Köpükten atların çektiği altın bir arabası vardır. Elinde üç uçlu mızrağını taşır. Arabası ile suların üzerinde giderken, deniz yatışır dalgalar durulur ve iklime sakinlik çökerdi. Ancak mızrağını suya fırlatığı zaman fırtına ve korkunç dalgalar yaratabilirdi. Eğer karada mızrağını sallarsa deprem meydana getirdiğine inanılırdı.

Neptünella festivali 23 Temmuz’da yazın en sıcak noktasında kutlanırdı. Bu festivalin amacı sıcaklar esnasında insanlar için suyun ve ferahladıkları denizin önemini hatırlatmak içindi. Kadınlar ve erkekler birarada eğlenir ve şarap içerlerdi. Neptün adına bir boğa kurban etmek gelenekti. Eski mitolojik geleneklere göre tanrıların yanında onlara eşlik eden periler bulunurdu. Neptün’ün de yanında sıklıkla görülen onun arketipinin değişik yönlerini simgeleyen Salacia ve Venillia adında iki peri vardı. Venillia durgun suları, suların sakin ve yumuşak akan, sizi kollarına alan sarmalayan etkisini ifade ederdi. Salacia ise daha çok çağıl çağıl akan ve sizi çekip içine alan suları temsil ederdi. İnsanlığa atı hediye eden tanrının Neptün olduğu düşünülür. Bu nedenle bütün at yarışlarının yöneticisi doğal olarak Neptündür.

PLÜTO – HADES
Mitolojide Plüton, ölülerin, yeraltının ve yeraltı zenginliklerinin tanrısıydı. Plüton’un simgesi; iki uçlu bir asadır. Asanın bir ucu yaşamı, diğer ucu da ölümü temsil ederdi. Plüton’un bir de, başlarının her biri bir yöne bakan üç başlı bir köpeği vardı. Bu köpeğin baktığı yönlerden biri doğu, diğeri batı, bir diğeri de kuzeydi. Doğuya bakan baş, dünyaya yeni doğanları; kuzeye bakan baş, yeni doğanların geleceğini; batıya bakan baş ise ömrün sonunu görürmüş.

Plüton, Yunan mitolojisinde Hades’tir. Ölüler aleminin kralı, yeraltının yöneticisi, yeraltı zenginliklerinin de sahibiydi. Hades, yeraltı sarayında zenginlik ve mutluluk içinde yaşarken yeryüzüne çıkmak istemiş. Yeryüzüne çıktığıda, başak renginde upuzun saçları olan,
ipek gibi bembeyaz teni olan, elinde bir demet başak tutan genç bir kıza rastlamış. Genç kızın güzelliği karşısında çılgına dönmüş. İlk bakışta kıza aşık olmuş. Aşık olduğu kıza o kadar tutulmuş ki aklı fikri kıza sahip olmaktaymış. Ne yapıp edip kızı almak istemiş. Bu kız toprak, tahıl ve bereket tanrıçası, Demeter’in kızı Persephone’ymiş. Demeter’in kızını ona vermeyeceğini bilen Hades; zorluklar, olumsuzluklar karşısında daha çok güçlenmiş, bir gölge gibi Demeter’i takip etmeye başlamış. Aşkı büyümüş, tutku derecesine gelmiş. Aşk acısıyla yanan, tutuşan Hades, aklına koymuş; ne yapıp edip zorla da olsa, güçte olsa, sevdiğini alacak. Kararını vermiş; verdiği karara sıkıca bağlanmış. Önüne çıkan engelleri ezecek, sevdiğini alacak. Persephone’yi kaçırmayı aklına koyar; fakat kızı bir türlü yalnız göremez.

Annesi Demeter kızını yalnız bırakmaz. Persephone annesine tahıl ekme, orak biçme ve ekmek yapmada yardım ediyordu. Uzun zaman anne ve kızını takip eden Hades, Demeter’in dalgın olduğu bir anda hiçbir şeyden haberi olmayan Persephone’yi kaçırır. Hades tarafından kaçırılan Persephone, büyük bir korku ve şaşkınlık içinde kendini kaybeder. Kendine geldiğinde hiç tanımadığı, bilmediği bir yerde olduğunu anlar. Bu yer, Hades’in egemenlik kurduğu yeraltıdır. Kızı kaçırılan Demeter çok üzülür. Aklı başından gider; kızını aramadığı sormadığı canlı kalmaz. Acısından kederinden her şeyi unutur. Aklında sadece kaybettiği kızı vardır. Demeter acısından görevlerini unutur. Unutulan ekinler sararır, kurur ve ölür.
Demeter, mevsimleri yöneten, ziraattan sorumlu bir tanrıçaydı. Kızını aramaktan mevsimleri yönetmeyi unutur. Mevsimler birbirine karışır. Hayat yok olmaya doğru gider. Büyük bir kargaşa yaşanmaya başlar. Zeus, görevini unutan Demeter’e çok kızar. İşinin başında durmasını, mevsimleri yönetip tarımı idare etmesini; bu takdirde ona yardım edip kızını getireceğine söz verir.

Zeus, Hades’in lir sevdiğini, lirin sesinden etkilendiğini bilir ve Hades’e lir hediye eder. Hediyeden memnun kalan Hades, Zeus’la anlaşmaya başlar. Bu anlaşma bir karara bağlanır. Buna göre Persephone ilkbahar ve yaz aylarını annesiyle geçirecek diğer zamanlarını da Hades’le yeraltında geçirecektir. Persephone, annesini ziyaret ettiğinde toprak zenginleşir, bereket artar. Sonbahar ve kış aylarında ise yeraltına gittiğinde toprak yine verimsizleşir.

Birbaşka Mitte şu şekilde anlatılır.
Jüpiter ve Neptün’ün kardeşidir. Payına yeraltı prensliği düşmüştür. Tartarus ve ölüler de onun idaresi alındadır. Yeraltınının tüm zenginlikleri onun egemenliği altındadır. Değerli taşlar ve madenlerden sihirli objeler yapabilecek kadar yeteneklidir. Oldukça çirkindir ve vücudu deformedir. Annesi Hera ondan bu çirkinliği yüzünden nefret ettiği ve utandığı için de yeraltına mahkum edildiği söylenmektedir. Yine de hileyle de olsa tanrıçaların en güzeli Venüs ile evlenmiştir.

Karanlıklar ülkesini bırakıp, yeryüzüne çıktığı pek nadirdir, ancak çıktığı zamanda kendisini görünmez kılabilecek veya düşüncelerinin okunmamasını sağlayacak bir “görünmezlik kaskı” vardır. Acımasız ve toleranssız bir tanrıdır ancak çok kötü kalpli değildir. Demeter’in kızı Persephone’ye aşık olmuş ve onu yeraltına kaçırmıştır. Kızını bulamayan ve öldüğünü düşünen Demeter üzüntüsünden mevsimleri değiştirip bahar getirmeyi bırakır ekinler hasat vermez, bu nedenle Hades insanların yakarmaları karşısında; Persephone’nin 6 ay yeryüzünde geçirmesine izin verir, ki ancak ondan sonra ülkeye bahar ve yaz gelebilir.

FİNANSAL ANALİZ ALMAK İÇİN TIKLA

JUNO – HERA
Olimpos Dağı’nda resmen evli olan iki Tanrıça vardır: Juno ve Afrodit.
Rhea ve Kronos (Satürn)’un kızlarından biri olan Hera, kardeşi olan Zeus’la (Jüpiter) evlenir. Rivayete göre Zeus görüntüsünü değiştirerek sevgililerini baştan çıkarmayı adet edinmişti. Soğuk bir kış günü Guguk kuşu görüntüsüne bürünerek Hera’ya gelmiş, genç tanrıça minicik kuşu göğsünde ısıtmış, sonrada bu kuşun aslında Zeus olduğunu fark edince yaptığı iyiliğin karşılığında kendisiyle evlenmesini talep etmiş. Ama başka anlatılara göre Zeus Hera’nın peşinden çok koşmuş ve Hera’yı evlenmeye zor razı edebilmiş.

Hikaye her ne olursa olsun Juno, Zeus’la evlenmekle aynı zamanda iktidara da ortak bir Kraliçe olmuştur. O devletin güçlü bir başıydı.
Olimpus dağının karizmatik ve çekici kraliçesiydi. Ancak evliliği genelde fırtınalı ve tartışmalı geçmiştir. Yunan Mitolojisinde pek çok hikaye bu fırtınalı durumu Zeus’un sürekli olarak karısını aldatmasına bağlar. Çıkan fırtınalar Juno’nun kıskançlık öfkeleridir. Her iki taraf da birlikteliklerinde birbirlerinden öc alma savaşları yapmışlardır. Bu evlilik tıpkı güçlü politik bir liderin veya hükümdarın evliliği gibidir. Zeus, Hera’da kendi gücünün kadınsı modelini görmekteydi. Hera’nın gücü ve mizacı Zeus’a güç katmaktaydı.

Hera’nın evlilik boyunduruğu altında kalmaktan pek mutlu olmadığı rivayet edilir. Çünkü bir zamanlar olduğu gibi Tanrıçaların arasında bağımsız ve özgür olarak yaşamak istemekteydi. Böylece kendine göre olan ilişkiler yaşayabileceğini hayal ediyordu. Evliliğinin başlangıcından itibaren Zeus’un kibirli ve ukala (jüpiter’in gölge yanları) tavırlarından yorulmuştu. Bir gün komplo teorisiyle tüm Olimpiyaliları topladı (sadece Vesta bu toplantıya katılmadı) Zeus uykusundayken sıkıca bağlandı.

Hera Olimpus Dağı’nın Kraliçesi olarak başa geçti. Fakat Denizlerin Tanrıçası Thetis, Zeus’a acıdı ve Yüz Kollu Dev Briareos’u Zeus’a yardım etmesi için çağırdı. Serbest kalan Zeus yaptıklarından dolayı Juno’yu bileklerinden gökyüzüne astı. Gökyüzünün kemerlerinden aşağa kıvranarak sarkan Hera’yı bu şekilde görmek Tanrıları utandırıyordu, ancak, Hera’nın reddettiği oğlu Hephaestus hariç, hiç kimsenin kızgın Zeus’a karşı gelecek cesareti yoktu. O, babasından annesini serbest bırakmasını istedi. Zeus, aşağı indirmeyi kabul ettiği karısını kilitli tutmayı tercih etti ve eşi olarak kalmasına izin verdi.

juno’nun Zeus’a hissettiği kıskançlık ve öc alma isteği sadece Zeus’un kendisini aldatmasından kaynaklanmıyordu. Kutsal evliliğinin devam etmesi için Zeus’un bir iki kaçamağına göz yummaya razı olabilirdi. Ancak Zeus sürekli haylazlıkları hakkında yalanlar söylüyor, yalanları orataya çıkınca Hera’nın önünde diz çöküp, kendisini affetmesi için yalvarıyordu. Hera’nın her affedişi sanki O’nu tekrar aldatması için bir fırsat olmaya başlamıştı. Yalanların ardı arkası kesilmedi. Zeus çok bilmiş tavrıyla herkesi kandırabileceğine inanıyordu. Ancak yaptıkları Juno’yu giderek daha aptal ve aşağılanmış biri konumuna getirmekteydi.

Bu yüzden Juno’nun doğum haritasındaki konumu sadece evlilikle bağdaştırılmamalı. Eğer ilişkinizde aşık olduğunuz kişi sizi aldatırsa veya sizi aptal yerine koyduğunu fark ederseniz göstereceğiniz öfke ve kıskançlık potansiyeliniz de Juno’nun ifadesidir. Ancak dikkat ederseniz Mitolojik hikayelerde hep aldatan taraf Zeus (Jüpiter) olmaktadır. Yani Juno ile Jüpiter’in evliliğinde bir çifte standart söz konusudur. Juno kutsal evliliğini koruma çabası içindedir, belki statü düşkünlüğünden belki de kendisini adamaya razı olduğundan bu rolü benimsemiştir. Günümüz yaşantısına bu yorumu taşırsak Hera’nın temsil ettiği hareketin temelinde, sevgilisinin kendisini aldattığını bile bile bu konuda harekete geçmeyi reddeden eş figürü vardır. Veya öfkesini kendi eşine yöneltmek yerine, eşinin sevgilisi üzerine yöneltmeyi tercih edebilir. Bu tip örnekler Juno’nun fonksiyonunda gölge yönler olarak karşımıza çıkar.

Eğer haritada zor konumda olan bir Juno varsa. Mesela güçlü planetlerden sert ve zorlayıcı açılar alan bir Juno görülüyorsa, ilişkilerde zorluklar çıkarabilir. Kişi aşağılanma ve dürüst olmayan davranışlarla karşılaşabilir. Belki de kendilerine eş olarak ezici, kurban edici ve tehditkar kişileri seçerek başlangıçlar yapabilirler. (Burada kurban rolünde olan eşin kadın olması gerektiği algılanmasın. Artık bu tip eş rolünde erkekler de var) Başlangıç her ne olursa olsun Hera (Juno) güçlü ve karizmatik bir Tanrıçadır. Bu nedenle gerekli deneyimden sonra daha güçlenmiş bir kişilik olarak ortaya çıkma potansiyelini taşımaktadır.

ŞİRON – CHIRON
Mitolojide, Chiron’un babası Satürn ve annesi Philyra’dır. Kız kardeşlerinden birisinin ise Oceanus olduğu bilinir. Efsaneye göre Satürn’ün karısı Rhea ,kocası ile Philyra’ı beraber olurlarken yakalamış, ancak bu sırada Satürn kendini çok iri bir ata çevirerek kaçmıştır. Satürn ile Philyra’nın beraberliğinin mahsulü olan Chiron vücudunun yarısı insan ve yarısı at olarak doğmuştur. Chiron ilk Centaur (Santor) dur.

Bu doğumdan sonda Philyra bir Santor doğurmanın büyük şaşkınlığı ile içinde bulunduğu acı ve korkudan kurtulmak için tanrılara dualar etmiş ve yeni doğan çocuğundan kurtulmak için her bedeli
ödeyebileceğini dualarında tanrılara iletmiş ve tanrılar ise cevap olarak Chiron’u Philyra’nın bir daha göremeyeceği kadar uzaklara götürmüşler, ancak bunun bedeli olarak Philyra’yı bir limon ağacına çevirmişler. Chiron ilk büyük üzüntüsünü,ilk büyük yarasını annesinin kendini dışlaması ile almıştır. Chiron bu anlamda doğum kartlarında yaşamın dışlanmaya hassas önemli bir bölümü ifade eder.

Chiron sembolik yapısı ile sağlam,dürüst ve kutsal nitelikli bir insan ile güçlü bir hayvan gibi doğa ile bütünleşmiş, doğanın bir parçası olmuş anlamlı bir yapıyı anlatır. Chiron’un doğayla olan bütünlüğü tıpkı bir şaman ( tanrısal güçleri ile insanlara ve topluma düzen ve sağlık veren yüce,kutsal insan ) gibi ona tedavi edici, iyileştirici ve düzenleyici unsurlar verir. Tanrının oğlu olan Chiron akıl ve zekayı,düşüncenin gelişimini ifade eder.

Medikal çalışmalardaki başarıyı anlattığı gibi, müzik, kültür ve ahlak, avcılık, savaş ve astroloji’ yi de belirtmektedir. Chiron gelişmesine yardımcı olan Jason, Hercules, Asclepius ve Archilles’in etkisi altında kalmış, geniş bir alanda eğitim alarak bilgi ve eğitimin sembolü haline gelmiştir. Chiron kendi eğitimimiz ile kişiliğimizin toplum içerisinde geleceği yeri ve öz kültürümüz ile toplumun bizi nasıl tanıyacağını anlatır. Ancak bizim geleceğimiz toplusal konularda yaşayacağımız üzüntü ve duygusal yaralanmalarında belirleyicisidir. Doğum haritasındaki yeri,o evin anlamı içerisinde bizim kişisel çabamız ile gelebileceğimiz yeri, makamı ve aşamaları anlatır.

İçinde olduğu evin yaşamımıza etki edecek hassas yönleri var ise bunlarında önem kazanmasına yol açar. Chiron’un bulunması ile gündeme gelen klinik psikoterapi çalışmaları,duygusal yaralanmaları ve rahatsızlıkları anlattığı gibi, bu sorunların şifa bulması için yapılan çabaları da göstermektedir. Birçok ünlü terapist ile büyük duygusal çöküntüler yaşamış kişilerde Chiron etkisinin güçlü olduğu görülür.

Chiron kişileri bir kahraman gibi hazırlar. Sadece gündemde olan bilgileri ve bilimi değil,gelenek,ahlak ve kültürel değerleri de öğretir. Öğrenme ve kendini yetiştirme hırsını verir. Ayrıca bilgimizi aktarma ve öğretmenlik duygularımızı da geliştirir. Bilgi kendimiz için değil,toplum için gereklidir. Öğretmek için öğrenilir. Bu kişisel ve toplumsal dayanışmanın da temellerini oluşturur.

Chiron’un yörüngesi Satürn ile Uranüs arasında bulunur ve bu iki büyük prensip arasındaki bağları oluşturur. Chiron bulunduğu konumda eğer Uranüs ile ilişkide ise, onun yaratacağı değişim ve yeniliklere kişisel üstünlük ve toplumcu bir yaklaşım verir. Değişimler için gruplaşmış dernekleşmenin gereğini belirler. Bu oluşumları gerçekleştirir. Chiron yaratıcılık, sezi gücü, hissi kabiliyetler verdiği gibi, mistik, Okült ve dünya altı ile ilgili duygu ve çalışmalara da işaret eder. Çok içkili olan Hercules efsaneye göre bir tartışma sonucunda Chiron’u zehirli bir ok ile omzundan yaralamış. Hercules’in okundaki zehiri ise ölümlü Hydra vermiş.

Bu amansız zehir karşısında hemen öleceği düşünülen Chiron kendi yaptığı bir ilaç ile kendini tedavi etmiş. Bu mitolojik anlatım bize çok ilgi çekici bir formülü anlatır. Chiron türlü zorluklar karşısında kişinin kendi gücü ile savaşmasını kendine çareler bulmasını anlatır. Başkalarına da yardım hissi geliştirir. Bu düşünce daha önce anlatılan bir Şaman benzetmesine uyum sağlamaktadır.

Chiron bilgisini, bilgeliğini ve yardımseverliği ile Tanrılar tarafından ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir. Ancak bu ödül Chiron’u değişik bir konuma getirir. Chiron bir yanda hassaslığı ile kendi acıları ve üzüntüleri içerisinde sarmalanacak,ancak ölümsüzlüğü bunun sonuna dek böyle kalmasına neden olacaktır. Çözüm çabuk bulunur. Prometheus kutsal ateşi Tanrılardan alarak Dünya yüzüne getirir. Ateş ceza ve adaleti,hırs ve öncülüğü anlatmaktadır.

Prometheus ile anlaşan Chiron ölümsüzlüğü Prometheus’a vererek yerine geçer. Bu anlaşmadan dolayı Chiron ile Prometheus sonsuza dek birbirlerine muhtaç kalacaklardır. Chiron dünya yüzündeki zeka ve erdemleri temsil ederken, Prometheus aydınlığı ve görebilmeyi sağlayan, gizli kalanları ortaya çıkaran ateşi elinde tutar. Chiron bulunduğu evde, ateş gibi sıcak fikirlerin pratik hayata uygulanabilmesini anlatır.

Chiron ölümü tercih eder. Çünkü o ölümün gereğini,asaletini ve ölümün getireceği barışı iyi bilir. Burada anlatılan ölüm sadece fiziksel olarak yaşamın sona ermesi değil,duyguların ve heyecanların yok edilmesi,peşinde koşulanlardan vazgeçilmesi anlamında da anlaşılabilir.
Chiron’u bu karmaşık ve derin karakteri ile bir burcun tanımı içinde anlamak kolay değildir. Kimi astrologlar sembolik yaklaşımla santor olan Chiron’u yine mitolojik anlatımı santor olan Yay burcu ile eşleştirmektedirler. Bazı astrologlar ise Chiron’un pratik zeka ve eğitim ile olan ilişkisinden dolayı başak burcu karakterinde olduğunu söylerler. Ancak gerçek bir tanımlaması ile Chiron Uranüs ile
Satürn arasında bir bağlantıyı içeren ve bulunduğu yere göre yorumlanabilecek bir planetoid’dir.

Chiron’u daha iyi kavrayabilmek için evlerdeki anlamlarını belirlemek gerekir.
Mitolojide centaur (sentor) ırkından olan Chiron (kayron) centaurların en biligini olarak geçer. Centaurlar aşırı zevk düşkünü yarı insan yarı at varlıklardır. Fakat Chiron bunlardan ayrı ahlaki kavramlara değer veren, manevi arayış içinde olan bi centaurdur.
Yanlış bir birliktelik sonucu doğan Chiron annesi ve babası tarafından terk edilmiş.. Güneş tanrısı Apollo tarafından bulunup yetiştirilir. Üvey babası Apollo’dan manevi değerleri, yararlı bir varlık olmayı, tedavi yöntemleri ve savaş sanatını öğrenir.

Artık Chiron iyi bir kahin ve öğretmen olur.. Kaynaklara göre bir çok yunan kahramanın öğretmenidir..
Yine farklı kaynaklara göre Chiron bir kavgada veya bir şölende yanlışlıkla bacağından yaralanır.. Ölümsüz olduğu için bu yara kapanmaz.. Sürekli acı çeker.. Ölmek gibi bir seçeneği yoktur.. Acısını dindirmek için arayışa çıkar.

Melek Füsun Uysal’a soru sor

LILITH
Adem ile Havva’yı herkes bilir. Çağlar boyu Batı ve Yakındoğu kültürlerindeki kadın ve erkek rollerinin belirlenmesinde bu kadar etkili olmuş başka bir efsane daha yoktur…
Hepimizin tek tanrılı dinlere uyarlanmış biçimiyle bildiği bu hikaye aslında çok daha eski zamanlara dayanır ve daha da öncesi vardır. Tarihle mitolojinin karıştığı çağlara dayanan bütün öyküler gibi bunun da birçok değişik versiyonu ve sayısız yorumu anlatılagelmiş.

Tanrı insanı başlangıçta çift yaratır. Çiftin erkeği bildiğimiz Adem, kadını ise Lilith’dir. Bu ilk insan çifti cennet bahçesinde birlikte yaşamaya başlarlar, ama bu mutlu bir beraberlik değildir. Anlaşmazlık sebepleri ise çağımızın boşanma davalarında ileri sürülenlerden pek farklı değildir: Adem Lilith’in olaylara neden kendisinden farklı yaklaştığını anlayamaz (ruhen ve fikren anlaşmazlık); onu kendisine hizmet etme, bahçeyi bakımlı ve düzenli tutma konusunda tembel ve isteksiz olmakla suçlar (ev işlerini ve ailesini ihmal etme). En önemli ve üzerinde en çok durulan sorun ise Adem’in, cinsel ilişki sırasında kadının sürekli altta olmasını istemesidir ve bunu da kadına üstünlüğünün gereği olarak görür, Lilith ise bu pozisyonu aşağılayıcı bularak karşı çıkar (cinsel uyuşmazlık)

Kısacası anlaşmazlık sebebi Adem’in sürekli olarak kadına üstünlük taslaması, ona hükmetmeye çalışmasıdır. Lilith ise ikisi de aynı topraktan yaratıldığına göre eşit olmaları gerektiğini savunur ve erkeğin kendisinden üstün olmak istemesine bir anlam veremez. Sonunda birlikte yaşamalarının imkansız hale geldiğine karar verir ve Tanrı’nın söylenmemesi gereken adını anarak (ki bu isim cennetten çıkış için tek paroladır) uçup gider ve yeryüzünde Kızıl Deniz yakınlarındaki bir mağaraya sığınır.

Kendisine sunulan sıcak yuvayı kapıyı çarparak terkettiği için artık yeri de cennetten dışlanmışlar arasında olacaktır. Çevresindeki cinlerle ve cinlerin kralı (ya da şeytanın ta kendisi) Şamael ile ilişkiye girer ve onlardan cin çocuklar doğurur, hem de günde yüz çocuk gibi yüksek bir oranda, inanışa göre dünyada kötülüklerin bu kadar yaygınlaşmasının sebebi budur.

Cennette yalnız kalan Adem ise Lilith’i geri getirmesi için Tanrı’ya yalvarır. Tanrı da Senoy, Sansenoy ve Semangelof isimli üç meleği elçi olarak gönderip ‘evine dön’ çağrısı yaptırır Lilith’e. O da kesinlikle dönmeyeceğini bildirir. Melekler kendisini, geri dönmemesi halinde her gün yüz çocuğunu öldüreceklerini söyleyerek tehdit ederler. Tehdit yerine getirilir.

Lilith, duyduğu acıyla bundan sonra Adem soyundan gelen bütün insan yavrularının, hamile ve doğum yapmakta olan kadınlarla bebeklerin baş düşmanı olmaya yemin eder. Erkek çocuklarının doğduktan sonra ilk sekiz gün içinde, kız çocuklarının ise ilk yirmi gün içinde canını alacaktır. Sadece yakınında üç meleğin ismi veya sureti bulunan çocuklara dokunmayacaktır.

Lilith’in dönmesinden ümidi kesen Tanrı, Adem uyurken bilinen kaburga kemiği yöntemiyle Havva’yı yaratır. Bu yeni kadının, vücudunun bir parçası olduğu erkeğe karşı çıkamayacağını düşünmektedir. Havva Lilith’e o kadar benzemektedir ki Adem uyanınca yanında bulduğu kadının başka biri olduğunu anlamaz. Onun kendisine Lilith gibi karşı çıkmayıp boyun eğmesini ise ‘nihayet hidayete erip yola geldi’ diye yorumlar. Hikayenin sonu ise herkesin malumu.

Lilith artık kesinlikle kötülerin safındadır. Bütün insanoğullarının ve kızlarının başına gelen nice felaketin sebebidir. İnsanlara yaptığı kötülükler saymakla bitmez: Beşikteki bebeklerin bugünün tıbbınca bile sebebi açıklanamayan ani ölümlerinin baş sorumlusu olduğuna inanılır…
Hamile ve doğum yapmakta olan kadınlara musallat olarak düşüklere, ölü doğumlara ve annelerin ölümüne sebep olur; yalnız yatan erkekleri uykularında baştan çıkararak gördürdüğü erotik düşlerin verimiyle hamile kalır ve cin nüfusunun artmasına katkıda bulunur. Aynaları yurt edinip özellikle aynaya fazla bakan kadınları kendi safına çeker.

Ola ki ilk katil Kabil’in de anasıdır; insanın cennetten kovuluşunda da parmağı vardır, Havva’nın baştan çıkarılışı ile ilgili tasvirlerde kadına yasak elmayı sunarken görülen yarı kadın yarı yılan yaratığın Lilith olması kuvvetle muhtemeldir.
Belden yukarısı uzun siyah saçlı güzel bir kadındır, belden aşağısı ise insana benzemez. Bu konuda da rivayet muhtelif; kimi kaynaklara göre ateştendir, kimilerine göre yılan kuyrukludur, kimi yerde de keçi gibi kıllı ve çirkin olduğu belirtilir. Saba Melikesi kılığına girerek Süleyman Peygamberi baştan çıkarmaya bile çalışır, ama eteklerini kaldırdığında kıllı bacakları (yoksa keçi ayakları mı?) görününce foyası meydana çıkar.

Lilith çağımızda da süregelen birçok batıl inanışın başlıca kaynaklarından biri. Hamile, loğusa kadınların ve bebeklerin üzerlerine ve çevrelerine nazarlıklar takma, muskalar yazma; aynaların kullanılmadığı zamanlarda yüzü duvara çevrili tutulması; erkeğin normal ve yasal sayılan cinsel ilişkiler dışındaki sperm üretiminin hala bu kadar utanç, korku ve suçluluk kaynağı olması; evlilik ve cinsellikle ilgili sayısız adet, gelenek ve tabu bu eski inanışların günümüzde de süren kalıntılarıdır.
Musevi dininde erkek çocukların doğduktan sekiz gün sonra sünnet edilmesi de Lilith’den korunmak için bir önlemdir, sünnetin Lilith’e karşı bağışıklık kazandırdığına inanılmaktadır (nedense kız çocuklarını korumak için ne gibi önlemler alındığı konusunda bir kayıt yok).

Lilith çağlar boyu kadınlara atfedilebilecek bütün olumsuz sıfatların taşıyıcısı olmuştur: Baştan çıkarıcı, fahişe, cadı, vampir, cinlerin başı, gece canavarı ‘unvan’larından bazılarıdır. Saf, edilgen, cinselliği ancak yasak meyvayı tadınca öğrenen (böylece Adem’I kandırabilecek kadar kurnaz ve baştan çıkarıcı da olabilen) Havva’nın tersine başından beri gücünün ve cinselliğinin bilincindedir ve yeri gelince de kullanmaktan çekinmez.

Din ve ahlak kurallarını yaratanlarca oluşturulmaya çalışılan uysal, söz dinleyen, erkeğe bağımlı, çilekeş, kanaatkar ‘iyi’ kadının tam tersidir. Kendi başına buyruk, zaptedilemez, denetlenemez olduğundan özellikle tektanrılı din bilgelerinin sürekli baskı altına almaya çalıştığı kötülük kaynağı kadının bir örneği, erkeğin kadına ve cinselliğe duyduğu korkunun bir simgesidir aslında. Doğallıkla da, ölümlü insanların arasında yeri yoktur, yeri bütün bilinmeyen, açıklanamayan kötülüklerin geldiği karanlık güçlerin dünyasıdır.

Lilith erkek egemenliğini reddedip eşitlik mücadelesi veren bir kadın olduğundan günümüzde bazı kesimlerde bir feminist idol haline geldi. Lilith, bizim nerede duracağımızı bilmediğimiz yerdir! Karanlık yanımız, kendi başını yakana kadar dur durak bilmeyen kırmızı gözlü canavarımızdır. Lilith’in üç aşaması vardır derler.Hırs, yıkım ve farkındalık! Aşırıya kaçan duyguların ardından yaşadığımız yıkımla birlikte, ya o duyguyla baş etmeyi öğrenir ya da yaşamdan vazgeçeriz.

——————————————————————————————————-
2026 YILI RANDEVUSU İÇİN TIKLA
——————————————————————————————————
———————————————–
—————————-
——

İsar cap Uranyen & Karma Astrolog
Melek Füsun Uysal

İletişim Bilgileri
astrouranyen@gmail.com
Lokasyon İstanbul/Türkiye

Ana Sayfaya dön

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Open chat
1
Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim?